Evet ben de üzülüyorum. “La tahzen innallehe maana” demiyeceğim. Çünkü o sözü hak edecek durumda olduğumu da düşünmüyorum. Bu söze layık olduğumu da düşünmüyorum. Bu sözler hicret için yola çıkmış Allah Resulü aleyhisselatu wesselam’ın kendisi için canını ve malını feda ettiği arkadaşına söylediği bir sözdür.. Ne ben O’yum ne de sen O’sun. Ne o kadar Allah’a sadık olabildik ne de Allah için malımızı ve canımızı feda ettik.
Bize düşen ancak geride kalan üç kişinin durumu olabilir: Tevbe suresindeki, وَعَلَى الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُوا ibaresiyle tanımlanan, o hata yapan 3 sahabenin… (Allah onlardan ebeden razı olsun).
Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. ibaresiyle bütün yeryüzünün onca genişliğine rağmen içlerindeki o sıkıntıdan dolayı onlara nasıl dar geldiğini ve kaçacak gidecek yer bulamadıklarını bizlere aktarıyor.
O’nun seni sevmediğini mi düşünüyorsun? peki ya sana verdiği nimetler ve her an seni rızıklandırması.. şu anda bu yazıyı okumanı sağlayacak gözü, aklı bilgiyi sen mi edindin veya sen mi devamlılığını sağlıyorsun.. aldığın nefese ne demeli.. onu sen mi kontrol ediyorsun.. yüzde 78’i azot ve yüzde 21’i oksijen olan o havanın içinden sana lazım olan oksijeni sen mi ayıklayıp içeri alıyorsun ve dışarıya karbondioksit olarak çıkarıyorsun.. yoksa o aklı olmayan hücrelerin mi bu ayıklama ve kullanma işini yapıyor.. bu işi bile senin eline verseydi her an nefes almayı düşünmekten başka hiçbirşeye vaktin bile kalmazdı.. şu andaki üzüntünü oluşturan durumları söylemiyorum bile… onları hiç yapamazdın…
sizin için güneşi ayı ve yeryüzündeki herşeyi musahhar kıldık.. sizin emrinize verdik diyor.. bu güneş sabahları boşuna mı açıyor.. hepsi senin için evet senin için.. senin bir iş yapman için..
peki ya sana verdiği diğer nimetlere ne demeli.. arkadaşların.. sevdiklerin.. ailen.. bedenin… sıhhatin… O’nun nimetlerini saymaya kalkarsanız sayamazsınız diyor.. gerçekten de öyle değil mi? bi bak etrafına.. kendine bak.. sizin nefislerinizde ve yeryüzünde ayetlerimiz var diyor.. bi bak bi gör bu ayetleri.. bak nasıl da seni şereflendirmiş ve nimetlendirmiş..
Ama sen napıyorsun? sen, senden aldığı bir veya birkaç nimete veya olaya takılıp kalıyorsun.. bunun için kıyametler koparıyorsun içinde.. üzüntüden sanki dünyan başına yıkılmış gibi davranıyorsun.. herşey bitmiş, başka seçenek kalmamış gibi davranıyorsun.. bardağın boş tarafına bakıyorsun.. dolu olduğu umurunda bile değil..
Hatta nefsin içerde cingar çıkarıyor.. isyan ediyor.. imanı tehlikeye sokacak sözler ediyor.. ahireti inkara ve hatta O’nun hükmünü yok sayıp kendi hükmünü koymaya gidecek kadar hadsizlik aşırılık ediyor… ne için? sadece elinden bir şey alındığı için.. sadece küçücük bir şey…
Şimdi diyeceksin ki ama o istediğim benim ihtiyacımdı bana lazımdı veya benim için Allah yolunda önemli bir adımdı.. veya o istediğim olsa kimseye zararı yok hatta faydası var… Ya da diyeceksin ki o elimdeki nimetin alınması benim için zararlı bir durumdur. Yani o nimetin varlığı iyi bişey fakat yokluğu zararlı bir durumdur diyeceksin.. İbrahim aleyhisselamın çocuk sahibi olması gibi.. ya da Yakup aleyhisselamın oğlu Yusuf aleyhisselamın babasının yanında kalması gibi..
İbrahim aleyhisselamın çocuğunun olması kime ne zarar verecekti.. aksine o ailenin neşe ve huzuruna katkı yapacaktı. Yine aynı şekilde Yusuf aleyhisselamın babasının yanında kalması hem zindana gitmesinden hem de babasının yıllarca evlat hasreti çekmesinden daha iyi görünüyordu.
Senin şimdi düşündüğün gibi… bu isteğim olsa herkese faydası var zararı yok…
Oysaki öyle olmadı… her hesabın üstünde bir başka hesap var… Arş-ı Ala’dan gelen bir karar var…
Dedi ey İbrahim bi söz vermiştin hadi sözünü tut… Allah’ım çocuktur küçücüktür nasıl keseyim.. Ya tamam ben bi söz ettim ama şimdi bu küçücük çocuğa kıyılır mı? demedi! Hemen çocuğu aldı dedi oğlum ben böyle bir söz vermiştim sen ne dersin bu işe… o da banane baba sen bi söz verdin benim ne suçum var sen hal çaresine bak demedi! ey babacığım sana ne emrolunduysa yerine getir! Beni inşallah sabredenlerden bulacaksın.. diyerek babası gibi alemlere örnek bir teslimiyet örneği gösterdi. Ki zaten Allah onları bize örnekler olarak gösteriyor…
Allah ne yaptı? Haşa Allah’ın derdi onlara zarar vermek miydi? Haşa! milyon kere haşa! Rahmetiyle merhametiyle bu işin bir imtihan olduğunu gösterdi. Evladını ciddi ciddi kesmeye çalıştığını gösterince.. hatta bıçak kesmeyince taşa vurup taşı yardığını görünce bıçağı tekrar tekrar bileyip çocuğun boynuna götürünce.. Yani teslimiyetini gösterince ve çocuk da ay başım ay boynum demeyip olduğu gibi durunca yani o da teslimiyet gösterince.. ayetin deyimiyle her ikisi de teslimiyet gösterince gökten bir kurban indirildi ve imtihanın sonlandığını bildirdi. Yani tüm mesele insanın kendisini yaratana karşı göstereceği teslimiyeti ona göstermekti, yoksa zarar vermek falan değildi.
Yine benzer şekilde Yakup aleyhisselamın yaşadıkları… küçücük çocuğu bir gün kayboluyor ve yıllarca onun hüznünü yaşıyor. Onun yerine kendini avuttuğu evladı da bir gün alıkonuluyor.. Ya o küçük çocuk.. Yusuf aleyhisselam.. o ise kölelikten tut, hizmetçiliğe, iftiralardan tut hapishanelere kadar bir çok olumsuzluğa maruz kalıyor. Peki bunları yaşamasalardı daha güzel ve hoş değil miydi?
Yine hayır.. senin nefsin benim nefsim öyle görüyor işte.. dar pencereden ve küçücük idrakiyle bakıyor olaya… Halbuki kainatın sahibinin bir hesabı ve bir hikmeti var.. Yusuf aleyhisselamın bir iktidar yolculuğudur o.. bize güçlü bir makama (maddi veya manevi makama) gelmen için feda etmen gereken birçok şey olacağını ve Allah’a bağlı kalıp O’nun hükümleriyle O’nun emirleriyle iş yaparsan bu yolculuğunda yıkılmadan muvaffak olacağını göstermek içindir…
Yakup aleyhisselamın yaşadıkları ise bize hüznü nasıl yöneteceğimizi ve kime gideceğimizi gösteriyor. Sizin söylediklerinize karşı bana Allah yeter diyebilmeyi ve ben hüznümü sadece Allah’a arz ediyorum. Ne kimseye şikayet ederim ne de boş boş konuşup isyan ederim. Evet hüzünlenirim, üzülürüm ağlarım.. hatta ağlamaktan gözüme aklar bile düşer.. fakat ben hüznümü ancak O’na anlatırım O’na arz ederim, hatta O’na şikayet ederim bu hüznü…
Allah Resulü aleyhisselatu wesselam’ın yaptığı gibi.. oğlu İbrahim vefat ettiğinde gözünden yaşlar gelince sahabe sordu siz de mi ağlıyorsunuz ya Resullallah (aleyhiselatu wesselam).. Dedi göz yaşarır kalp hüzünlenir ama bu ağızdan O’nun razı olmayacağı bir tek kelime çıkmaz.. Hüznü o kadar derin olmasına rağmen.. Dedi ey Uhud eğer bendeki bu hüzün sana gelseydi, altından kalkamaz paramparça olurdun… Ama O’nun razı olmayacağı bir söz etmedi…
İşte bu bize hüzünlenebileceğimizi, ağlayabileceğimizi hatta kederlenebileceğimizi söyler çünkü biz zayıf yaratılmışız.. Hulikel insanu deifa diyor.. insan zayıf yaratılmış.. zayıfız aciziz.. bu anlamda hiç hüzünlenme hiç ağlama denmiyor… taş gibi olmamız istenmiyor.. istenen şey teslimiyet ve sadakat! Hüzünlen, ağla için içini yesin fakat Allah’ın ve Resulü’nün razı olmayacağı iş yapma… Allah’ın razı olmayacağı söz söyleme… nefsin, sadakatin ve imanın yollarından ayrılmasın… hüznünü O’na anlat.. kendini ve halini ve içinden çıkamadığın durumu O’na şikayet et.. O’na arz et..
O size bir zarar dilerse kim size hayır getirebilir veya o zararı sizden kim kaldırabilir? Evet sana söylüyorum o bize bir zarar dilemişse O’ndan başka gidecek kapı mı var? O’ndan başka ilah mı var? O’ndan başka güç ve kuvvet sahibi mi var? O bize bir hayır dilediyse bütün varlıklar bir araya gelse bizi o hayırdan alıkoyabilir mi?
Haşa! Lailahe illallah! La havle wela kuwwete illa billahil aliyyilazim!
O’ndan başka ilah yok, O’ndan başka güç ve kuvvet sahibi de yok! O dilemedikçe hiç kimse dileyemez ve herşey O’nun kabzasındadır O’nun elindedir… O’nun izni olmadan bir yaprak bile kıpırdayamaz..
Haşr suresinde dediği gibi O görünen ve görünmeyen herşeyi bilendir ve O Rahman’dır Rahim’dir… Yani seni görüyor halin ne olursa olsun.. ister gizli ister aşikar.. O seni görüyor.. halini biliyor. Ve O Rahman ve Rahim’dir. Yani ne kadar merhametli kişi, varlık biliyorsan onlardan kat kat daha merhametlidir.. senin bu halini en merhametli olan biliyorsa.. demek ki ortada çok büyük bir merhamet var.. senin kendine bile duyamayacağın veya hiç kimsenin sana gösteremeyeceği kadar büyük bir merhamet var! O zaman ey nefsim veya sıkıntılı arkadaşım neyin peşindesin.. nedir bu çabalaman… Yoksa hala; herşey bu kadar güzelken neden durup dururken bozuldu veya herşey neden bu kadar rahat gitti de önceden bozulmadı mı diyorsun? Herşeyi anlattık dediği kitabında buna da cevap vermiş rahat ol.. ve bunları sen ben yaşarken önümüze getiriyor.. Hani O Semi’ ve Basir’dir ya.. hani bizi görüp biliyordu ya.. işte senin benim bu halimize verdiği cevabı da bizim ihtiyacımız olan zamanda ve anlayacağımız şekilde önümüze koymuş…
Talut dedi sizin için komutandır. Talut askerlere verdiği emirde şöyle dedi; Allah sizi bir nehirle imtihan edecek, kim o nehirden içmezse o bendendir kim içerse benden değil. Ya Rabbi susuzluktan ölüyoruz ve önümüzde bir nehir var ve askeriz ve bu suya acayip ihtiyacımız var neden bu sudan içmeyelim ki… hayır içmeyin bu kadar ihtiyaç içinde olsanız bile içmeyin ki sadakatinizi gösterin.. kim gerçekten Allah için iş yapıyor kim de bir çıkarı var diye burada o ortaya çıksın… yoksa imtihan edilmeden cennete gideceğinizi mi sandınız? öyle kuru kuruya bir söz söyleyip, bir iddia ortaya atıp herşeyin biteceğini mi sandık! hayır! bu kitap ve bu din yaşanmak için gönderildi ve bu içinde yığınla nimetin ve güzelliğin olduğu, o aldatıcı güzelliklerin olduğu, dünya ise imtihan alanı olarak yaratılmış.. biz ise bu aldatmaya kanıp ahiret karşılığında dünyayı mı satın almaya çalışıyoruz ey nefsim? Nasıl bedbaht ve nasıl kötü bir ticaret! Nasıl bir beyinsizlik! Oysaki ahiret hem daha hayırlı hem de bakiydi! “Onlar Allah’tan canları ve malları karşılığında cenneti satın aldılar” dediği kişilerden olma iddiana ne oldu? sözünden döndün mü? Oysaki onlar ne sözlerinden caydılar ne de zaafa düştüler diye övmedi mi o en güzel insanları.. o örnek aldığın nesli.. sahabe neslini… o insanlık içinden çıkarılmış en hayırlı nesli… kadınıyla erkeğiyle tüm kainatı imrendiren o şerefli nesli…
Sen ise nehirden geçerken suyu içemeye çalışıyorsun ve sabredemiyorsun… sonrasında ne oldu: düşmanla karşı karşıya kalınca takatleri kesilmişti. işte emirleri yerine getirmeyip sabretmeyince gerekli olan güç ellerinden alınmıştı. Sen de öyle değil misin… şimdi takat getiremiyorsun zorluklara.. bari onlar gibi ne olursa olsun yine Allah’a yönel ondan yardım dile.. onlar ne dediler; Ya Rabbi üstümüze sabır yağdır. ayaklarımızı kaydırma ve bize kafirlere karşı yardım et. İşte sen de gel bu duayı et.. sabır ver değil sabır yağdır Allah’ım de! yağdırsın ki bu hüznü bu takatsizliği gidersin.. ve bu hüzün içinde bu dert içinde ayakların kaymasın… ne dedi: O’nun razı olmayacağı söz çıkmaz, O’nun razı olmayacağı ameller yapmam ne kadar dertli ve hüzünlü olsam da ağlasam sızlasam da.. Allah’ım sen ayağımı kaydırma diye dua et ki O kaydırmasın, seni tutsun yolunda, o yaptığın anlaşmaya sadık kalasın.. Allah Resulü aleyhisselatu wesselamın dediği gibi ey kalpleri elinde bulunduran Allah’ım kalbimi yolunda sabit kıl diye dua et ki bu hüzün ve dert içinde kalbinin şirazesi kaymasın.. o kontrol edemediğin kalbin garip düşüncelere ve duygulara girmesin.. şeytanın hareket alanı olmasın.. Allah’ın nuruyla dolsun.. zulmet ve karanlık gitsin.. ki imtihanı geçesin ve O’nun rızasına nail olasın…
Ama o yahudi kavmi gibi yaparsan: avlanmanın yasak olduğu cumartesi günü balıklar akın akın göle gelirken fakat diğer günler ortalıkta balık yokken yahu benim yiyeceğe ihtiyacım var deyip avlanmanın yasak olduğu gün gidip avlanırsan işte o zaman imtihanı kaybedersin… Ne dedi ayette biz onları imtihan ettik.. Ya Rabbi böyle imtihan mı olur deme sakın, senin şu andaki durumun gibi… Allah’ım böyle imtihan mı olur.. hem balıkları akın akın gönderiyorsun hem de avlanmak yasak diyorsun… avlanmanın serbest olduğu gün de ortalıkta balık bırakmıyorsun.. haşa dalga mı geçiyorsun… Haşa ve kella! bin kere haşa!
işte böyle olaylar durumlar üzerine üzerine gelir seni yanlışa sevkeder duruma ister istemez girsen bile sana söyleneni yapman gerekir… sana öğütleneni yapman gerekir ki imtihanı geçesin…
ha bu arada seni bilgisiz de bırakmaz ha! öyle bilgisiz bi çare bırakıp da bu şekilde imtihan etmez.. bak imtihandır bu ha, bak şöyle bir durumla karşılaşacaksın der sakın bunu bunu yapma der!
Ne dedi Musa aleyhisselama.. o bir yolculuğa çıkarken.. yolda ona rehberlik edecek olan ona dediki hakkında açıklama yapmayacağım şeyler hakkında bana soru sorma.. ben bazı işler yapacağım ama sen buna sabredemezsin.. O da hayır dedi sen inşallah beni sabredenlerden bulacaksın.. tamam dedi ben sana açıklama yapıncaya kadar işime karışma dedi.. ve yürüdüler..
Gitti gemiyi kırdı. Allah Allah! Yaw bu nedir şimdi, bu nerden çıktı. Sen ne yapmaya çalışıyorsun dedi Musa aleyhisselam, sen insanları öldürmeye mi çalışıyorsun.. sana demedim mi sabredemezsin diye cevap aldı. Sonra gidip bir çocuğu öldürdü, sen ne yapmaya çalışıyorsun dedi tekrar… hem çocuk, hem de bir cana karşılık olmadan öldürüyorsun durduk yerde… sana demiştim sabredemezsin diye yine bir cevap aldı… sonra gidip kendilerine yardım etmeyen bir topluluğa iyilik yaptı bir duvarı inşa etti düzeltti… dedi isteseydin bundan ücret alırdın… dedi artık senle buraya kadar.. karışma dediğim her işime karıştın ve sabredemedin… bizim senle yolumuz burda ayrıldı… fakat gel sana sabredemediğin olayları anlatayım… anlatayım ki sen ve senden sonra gelecek insanlığa Allah’ın hikmeti olarak, işleri nasıl yürüttüğünü görsünler diye kalsın… o insanlar gereksiz hüzünlere ve isyanlara girmesinler…
O gemi varya işte ben ona bir hasar verdim (ki sen bu hasarı gözünde o kadar büyüttün ki) insanları öldüreceğim hepsini boğacağım sandın ama derdim o insanlara hayat vermek ve onları bir korsandan bir zalimden korumaktı. Çünkü o gemidekiler iyi insanlar, salih kişilerdi.. Allah onlara zarar gelsin istemedi. Küçük bir zarar verdi ki çok büyük bir zarardan onları korudu..
Ve çocuk ise büyüyünce anne babasını yoldan çıkaracaktı.. hem kendisi hem de anne babası cehenneme gidecekti fakat Allah buna razı olmadı, o çocuğu onlardan alıp yerine salih bir evlat verdi ki, onlar geçici bir evlat acısı çekeceklerdi, onlar salih kimselerdi, bu acıdan sonra Allah acılarını dindirecek bir evlat verecekti ve sonunda hepsi de cennete gidecekti.. Ölen çocuk, anne baba ve yeni çocuk.. Allah senin algılayamadığın ve böyle bişey olamaz dediği olayda üç tane cehennemlik insanı birini aradan alıp değiştirerek 4 tane cennetlik insan yapmak için bir plan yapmıştı. Ve bunları da ben kendiliğimden yapmadım ha dedi..
İşte ey nefsim ve ey arkadaşım gemin kırıldıysa gözünde çok büyütüyorsun.. Allah’ın bir bildiği var. Allah’ın derdi muradı sana zarar vermek değil.. seni büyük tehlikelerden koruyup sana bilemeyeceğin nimetler lütfetmek içindir. Hani dedik ya O görüleni ve görülmeyeni bilendir ve Rahmandır Rahimdir… işte o senin göremediğin şeyleri görüp senin kendine bile gösteremeyeceğin merhameti gösteriyor… tabi sen bunu anlamayıp hala hüzün ve keder deryasında olmadık şeyler düşünüyorsun… bu kadar ayete ve hikmete rağmen hala düşünüyor musun?
Oysaki demedi mi; sevdiklerinizden harcamadıkça birre eremezsiniz! sonra birr nedir birre yani iyiliğe kim ulaşır bilir misin; işte o birr ki Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve imanın tüm şartlarını yerine getiren, malını Allah için harcayan ve söz verdiğinde sözünü tutan (hatırla ne sözler vermiştin ve sözünden caymayanları hatırla) ve sıkıntı ve zorluk anlarında sabredenlerin ulaşacağı bişeydir. Onlar da sadıklardır ve takva ehlidir! Dikkat et sadakat ve Allah’a bağlılık ve ihlas nerede ve nasıl elde edilir.. gör..
Ne dedi o üç kişi: baktılar baktılar işin içinden çıkamıyorlar. Yeryüzü de onlara dar geliyor.. o kadar geniş yer yüzünde bir yere gidemiyorlar çünkü gidecek yer yok nereye gitseler aynı sıkıntı aynı dert aynı hüzün aynı pişmanlık…
Ne dedi Rabbimiz, “la melcee” gidecek yer yok. sadece ve sadece O’na yol var başka yol yok… Onlar Allah’tan ancak Allah’a kaçmaktan/sığınmaktan başka yer bulamadılar.
İşte ey nefsim ve ey arkadaşım ne yaparsan yap, dönüşün yalnız O’nadır. Mülk O’nun hüküm O’nun… O’ndan başka ilah yok! O’ndan başka güç ve kudret sahibi de yok. İşte tevhid böyle bişeydir. İşte iman böyledir. O’nun tek ve bir olduğunu her an ve her alanda her düşüncede her olayda idrak etmendir. Ne yaparsan yap ister iman et ister isyan et… ister patla ister çatla… ister küfür deryalarında dolaş ister iman denizinde yüz… dönüşün de ancak O’na varışın da ancak O’na… Çünkü O’ndan geldik yine O’na döneceğiz. “la melcee illa hu” O’ndan başka sığınak yok kaçacak yer yok.
Ve madem O’ndan başkası yok ve madem O dilemedikçe hiç kimse dileyemez.. O zaman sen de O’na yönel… O’nun çağrısına uy! Allah’a yönelen bir kalple gelen kurtulur diyor.. Hadi yönel… O’nun bu kalplere şifa olan sözlerini söyle.. Yusuf aleyhisselam gibi “inni tubtu ileyke ve inni minel müslimin” de… İbrahim aleyhisselam gibi “rabbena aleyke tevekkelna we ileyke enebna ve ileykel masir” diyerek bunu ikrar et.. Yakup aleyhisselam gibi sadece O bana yeter.. bu durumlara karşı, bu söylediklerinize karşı O bana vekildir O yeter!.. ben halimi sadece O’na arz ederim O’na şikayet ederim de! Hu esmasını böylelikle durmadan kullan! Hep O… her zaman O… illa Hu! diyerek sen de tevhidi yaşa.. lafta bırakma..!
O’na yönel ve tevbe et ki.. o hata yapan üç kişi gibi seni de o sevdiği haline döndürsün, razı olduğu haline döndürsün ve sana tevbeni kabul müjdesi versin. O tevbe edenleri seviyor.. O’nun seni sevmesini istemiyor musun? Yoksa sen bunun için yaşamıyor musun? O (c.c) seni sevsin diye…
Tevbe ve istiğfarı arttır ki bu hüzün ve olaylar eğer başına bir hatandan dolayı geldiyse Allah o hatayı gidersin silsin yok etsin.. yok eğer sana bir nimet verilmesi için gelmişse tevbe istiğfarla bu nimetlere ulaşacak yol bulasın.. Nuh aleyhisselam kavmine ne dedi; gelin tevbe edin ki Allah sizin mallarınızı çoğaltsın size evlat versin sizi bereketlendirsin.. size ne oluyor ki O’na büyüklüğü yakıştırmıyorsunuz?
İşte ey nefsim ve ey arkadaşım sen içerde büyüklük taslamayı bırak, O’nu vekil kabul ederek (ki O ne güzel vekildir!) O’na tevbe ve evbe et yani hem hatandan pişman ol vazgeç bi daha dönme hem de yönünü kalbini O’na yönelt O’na döndür…
Bu kadar ayet hadis ve duayı sana ve bana ihtiyacımız olduğu anda gönderen ve bizi bilgiyle/nuruyla aydınlatan Rabbinin senin üzerindeki nimetini an ve ne için yaratıldıysan ona bak ona göre hareket et…
Allah için yaşamak için varım diyorsan ki varlık amacın bu olmalıdır yaşam motivasyonun bu olmalıdır. Tevhid burda da bunu gerektiriyor.. Sadece O ve sadece O’nun için…!
Eğer böyle diyorsan O’nun dediği gibi cihad etmelisin hakkını vererek cihad etmelisin. Sen işine bakmalısın.. Hüzünlere kederlere dertlere takılıp oralarda boğulmamalısın… Dediğim gibi hüzünlenebiliriz, ağlayıp sızlayabiliriz fakat bu durumlar bizi varlık amacımızdan saptırmamalıdır, ayaklarımızı Hak çizgisinden kaydırmamalıdır. Hatta bizi O’na bağlayacak vesileler olarak görmeliyiz… o hüzünle dalga geçermiş gibi…
Biz işimize bakacağız bakmalıyız.. Nerede nasıl cihad edebiliyorsak onu gerçekleştireceğiz. İlk ve en büyük ve en zorlu cihadımız nefsimizle yapılan cihad.. Bunu hem unutmayacak hem de aksatmayacağız ve hiç bitmeyeceğini bilerek hep tetikte olacağız. Daha sonra Rabbimiz bize nerede ne nimet verdiyse o nimetle cihad edeceğiz. Bizi mühendis yaptıysa o bilgimizi kullanacağımız alanı cihad alanı olarak seçip ne yapabileceğimize bakacağız. Bizi şair yaptıysa orda, bizi hatip yaptıysa hitabetle, bizi evde bişeylerle uğraşan biri yaptıysa biz de evde o cihadı yapacağız…
İşlerimizi veya görevlerimizi hafife almayacağız almamalıyız. Uhud’taki hataya düşmemeliyiz. Onlar orada savaşıp ganimet alıyorlar biz burda öylece bekliyoruz demeyeceğiz, dememeliyiz! Orda hiçbir iş yapmıyorsak bile cihad için duruyorsak yani Allah adına bir iş yapmak için oraya gelmişsek, bir kazancımız yok gibi görünse de, hiçbirşey yapmadan öyle duruyormuşuz gibi görünse de bizim orda olmamız kafirin gözünü korkutmalı vazgeçirmeli.. bizim varlığımız tağutu ve yandaşlarını kaçırmalı.. İşte bu da cihad bilinciyle yani Allah için yaşayıp Allah için iş yapma bilinciyle olacak birşeydir. Boşuna demiyor eğer siz yapmazsanız Allah sizin yerinize başkalarını yaratır ve onlar da işlerini tam olarak yapar… İşte fırsat şuanda bizim elimizde belki de bizi başkaları görevini yapmadığı için yarattı… bilmiyoruz… Bildiğimiz tek şey ne için yaratıldığımız ve bizden ne yapmamızın istenildiği.
O da kitabın ve Resulü’nün (aleyhisselatu wesselam) nuruyla anladığımız kadarıyla Allah için yaşamak ve Allah için mücadele etmektir.
İşte ey nefsim ve ey arkadaşım bu hüzünler ve elemler seni beni bu işten vazgeçirmesin, seni beni gevşekliğe sevketmesin, işlerini aksattırmasın.. ve şu kuralı da unutma eğer müminsen yani O’na tamamen bağlıysan üstün gelecek olan sensin.. bunu kendiliğimden söylemiyorum kuralı O koymuş:
Gevşemeyin, üzülmeyin eğer müminseniz üstün gelecek olan sizlersiniz..
Bu yazıda yazdığım ayetler ve hadisler yaşadığım bir üzüntülü süreç içinde ya namazlarda imamların okuduğu yada Kuranı Kerim okurken karşılaştığım yada kalbime kötü düşüncelerin ve hislerin geldiği anda onunla mücadele ederken aklıma getirilen ayetlerden oluşuyor. Mutlaka kitabullah daha hikmetli ve daha mükemmel cevaplarla doludur fakat bu ayetlerden gördüğüm kadarıyla Rabbimiz bu kitapta herşeyi yazmış (sadakAllahu we sadakarResul) ve bizleri o kadar çok seviyor ki, en basit bir olayımızda bu kadar dağılmamıza izin vermeyip böyle hikmetleri karşımıza çıkarmış… Allah Resulü aleyhisselatu wesselamın dediği gibi Rabbiyle konuşmak isteyen Kuranı okusun.. işte tam da bu şekilde bizimle konuşup nimetlendirdiği için Rabbimize ne kadar şükretsek ne kadar hamd etsek, O’nu ne kadar zikretsek ve O’na ne kadar secde etsek azdır.
İşte ey nefsim ve ey arkadaşım gör bak bizi ne kadar da çok seviyor! Bak hüzün dediğin şey sana bana neler öğretti…
Elhamdulillahi hamden kesiren kamilen tayyiben mubaareken aleyhi mubareken fihi kema yuhibbu Rabbuna ve yerda!
“Üzülüyor musun…” üzerine bir yorum yapıldı