Üzülüyor musun isimli yazıyı okurken kalbime gelen inşirahlar bir süre sonra yok oluyordu… Yazdığım her bir ayete ve o ayetlerdeki nasihatlere kalbimin geçici olarak ikna olduğunu görünce, nefsimin ne kadar da azgın ve tehlikeli bir hal aldığını fark ettim.
Okuduğum her ayet ve hadis geçici bir süre içimdeki sıkıntıları gideriyordu. İçerde o kadar abartıp büyüttüğüm bu hüzün meselesi öyle bir hal almış görünüyordu ki ne anlatırsam anlatayım bu anlattıklarımdan sonra yine tekrar eski halini alıyordu. Aslında bu bana nefsimin ne durumda olduğunu da gösteriyordu. Her daim kötülüğü emreden emmare boyutunda olduğunu…
Hal böyle olunca içerde iman meselesini sorgular oldum. Acaba gerçekten iman ediyor muyum diye düşünmeye ve sorgulamaya başladım (bu da nefsimin başka bir inkarcı hali). Tabi bunun şeytanın kışkırtmaları olduğunu da hissediyordum fakat aklen ve kalben buna ikna olmam lazımdı. Aslında bu da bir vesvese ve kışkırtma şöyleki; şeytan bizlerdeki imanı alabilmek için tüm yolları dener, önden, arkadan, sağdan ve soldan yani iyi yönden de kötü yönden de saldırır. Burada iyi yönden yaklaşması bizi imanımızın samimi olup olmadığı konusunda sorgulamaya yöneltmesi olarak düşünebiliriz. Fakat bu sorgulamada eğer boşluğa düşersek veya amellerimizi aksatırsak o zaman onu hedefine yani bizi yoldan çıkarma hedefine ulaştırmış oluruz ki, sonumuz da Allah korusun onun gibi olur.
Bu şekilde sorgulamaya girişince bir an namazda sen zaten iman etmiyorsun ki diye bir vesvese ile karşılaşınca secdede daha fazla uzun durup o vesveseye ve kalbime gelen düşünceye inat hayır her ne kadar içerde sorgulasam bile ben Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorum deyip ne kadar samimiyetsiz olsam bile amellerimi aksatmayacağım, beni bu namazdan ve bu amellerimden alıkoyamayacaksın deyip karşı atağa geçmeyi denedim.
Sorgulamalarımızda hakiki imanı arıyorsak bilelim ki yardımcımız Kainatın Sahibi’dir. O kullarını sahipsiz ve yardımsız asla bırakmaz! Ne diyor; size şah damarınızdan daha yakınım ve siz dua edince icabet edenim diyor, o halde hadi davetime icabet edin diyor.
İçerde herhangi bir sorgulamaya gitmek normaldir bu bizi daha güçlü ve imanlı kılmak için bir vesiledir. Fakat bunun çok tehlikeli bir yol olduğu unutulmamalı ve kalbin halleri iyi analiz edilmelidir. Bunda en kolay yol; benim derdim nedir sorusunu sormaktır. Burda devreye ihlas girmelidir. Derdim Allah. Derdim Allah’a sadık bir kul olmak. Derdim Allah için yaşamaktır… cevaplarını verebiliyorsak o zaman
“إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ” ayetinde belirtildiği üzere O bizimledir. O bizimleyse o zaman bu düşünceler bizi imanı kuvvetlendirmeye götürecektir.
Fakat ihlas devrede değilse derdimiz bazı işlerimizi yapmak için veya bazı hilelerimiz, ayıplarımız ve yanlış işlerimiz için bir çıkış kapısı aramaksa yada o sıra nefsimize zor gelen bir durumdan kurtulmaya çalışmaksa o zaman uçurumun kenarına doğru giden bir yoldur bu sorgulamalar, dikkatli olmak lazım. Bu tarz ihlas içermeyen sorgulamalar kendini eksik ameller olarak gösterir. Yani normalde yaptığın amellerini artık yaptırmamaya başlatır veya aksatır. Namazda bana sen samimi değilsin deyip namazımı terkettirmeye çalışması gibi… Bu tuzaklara karşı dikkatli olunmalıdır.
En iyi ilaç ihlastır… Eğer bir işi sadece ve sadece Allah için yapıyorsak o zaman her şeye hükmeden O, bizi istikamete ulaştıracaktır. Derdimiz başka bir şey olduğu anda o lain o kanaldan içeri girecek ve iman düzeneğini bozacaktır.
Bunları niye anlattım; içerde yaşadığım o mücadeleyi paylaşmak istedim ki kalbimize gelen bu tür düşünceleri kendimizden bilmeyip bunu o lain şeytanın kışkırtmaları olduğunu bilerek ona göre hareket edelim. Nefsimizin onunla ortaklık kurarak bizi Allah’tan uzaklaştırmaya çalıştığını bilip önlem alalım. Nefis denilen ve sanki başka bir mekanizma gibi içimizde duran o varlık terbiye edilmemiş bir canavar gibidir. Onun kontrolünü aklımız ve kalbimiz almalıdır onu şeytana veya kendi başına bırakmamalıyız. Onun bütün derdi tatmin olmak üzerinedir sanki. Tatmin olsun da sen sıkıntı çekiyorsun veya bunalıma giriyorsun farketmiyor onun için, yeterki o isteğini alsın. Bir güzele baksın da haram mı helal mi umurunda değil yeterki o bakıp kendini tatmin etsin. Bir zineti takmak ister veya bir evde oturmak ister ona gücün var mı yok mu önemli değil onun için nereden nasıl bulursan bul, kredi mi çekersin artık başka yollara mı başvurursun sen bilirsin yeterki o zineti takarak veya o evde oturarak kendini tatmin etsin. Bir yemek yesin de senin miden patlıyor veya o yemek sana zarar veriyor mu, haram mı helal mi umurunda değil yeterki o doysun ve lezzet alsın. İşte böyle içerde seni uçuruma götüren bir mekanizma var. Onu yönetmek ve terbiye etmek gereklidir ki Allah’ın istediği gibi olsun. O’nun emirlerine riayet etsin, kendini tatmin etmeye çalışan maymun gibi olmasın. Kendi ihtiyaçlarını meşru yollardan karşılasın.
İşte böyle mücadele ederken, bu hüzünlerim de aklıma türlü türlü düşünceler getirirken ve her birine cevaplar vermeye çalışırken en sonda baktım ki her ayete bir cevap veriyor baktım her hadise bir cevap veriyor.. ilk başta dediğim gibi o yazıyı okuyunca ilk anda inşirah geliyor evet fakat üzerinden zaman geçip de yazıdakileri unutunca ve nefsim başka başka sorularla karşıma çıkınca cevapları yetiştiremez oldum. En sonda bu işin sonu ölümdür diye düşündüm ve sordum hadi ölümü de yalan say..! hadi bu gerçeği de inkar et..! İşte orada kaldı.. elime onu yakalama fırsatı verildi…
Şimdi öldüğünüzü ve hesap için Allah’ın huzuruna çıkarıldığınızı düşünün… ve bunu gerçekten düşünün, düşünelim öyle laf olsun diye değil… Namazda kıyamda durduğumuz gibi ellerimiz bağlı ve boynumuz bükük O’nun önünde durduğumuzu düşünün…
Herşeyin hakikatinin ortaya çıktığı ve neyi ne için yaşadığımızın tek tek bize anlatılacağı ve amelimizin ortaya koyulacağı o anları düşünün. Düşün Rabbinin önündesin ve sana diyor ey kulum dünya hayatı imtihandı biliyorsun değil mi, işte bak o dayanamadığın hüzün… bak o başına gelenler… birer imtihandı.. seni denedik, fakat sen daldın o derde, unuttun ne için yaşadığını! Allah’ım o bir imtihanmıydı… Aaa! bunun için miydi hepsi! Ah keşke bilseydim, ah keşke geri dönüşüm olsa da o hüznü yönetebilsem şimdi anladım hakikatini…!
O hesap anındaki pişmanlık; Allah’ın huzurundaki pişmanlık… Allah’ın razı olmayacağı bir hal içerisinde olma düşüncesi… hayır hayır olamaz. Bunun için yaratılmadım… O’nun rızasını ararken, O’nun huzuruna bir imtihanı başaramamış olarak çıkma düşüncesi… Hayır Allah’ım, hayır! böyle bir halde olmak istemiyorum. Neymiş beni o hale sokan, bu hüzün mü, bu hüzün veren olaylar mı? Bunlar için mi Allah’tan vazgeçtim?! Hayır! Vazgeçmedim, vazgeçemem! Sözümden caymadım, cayamam! O’nun için yaşıyorum deyip “ثَمَنًا قَلِيلًا – semenen qeliylen” için O’ndan vazgeçemem!
Hayır asla böyle bir durumda olmak istemiyorum! Allah’ım ne olur geri gönder, geri gönder ki beni Senden alıkoyan o ne ise ondan Senin razı olacağın şekilde uzaklaşayım, o durumu Senin razı olacağın şekilde yöneteyim.
Ve işte Allah’ın kullarına lütfu olarak geri geldik. Eğer gerçekten ölseydik geri dönüş yoktu, fakat O, lütfuyla bize o anları düşündürüp aklımızı başımıza almamızı sağlıyor, motivasyonumuzu bozmamamız gerektiğini bize öğretiyor. Ne demişti “Gevşemeyin, üzülmeyin eğer müminseniz üstün gelecek olan sizlersiniz”.
Artık herşeyi ne için yaşadığımı bilerek geri geldim, O vermişse vardır bir bildiği.. şimdi anladım. Bize zaten dünya imtihandır diyordu, e zaten o hüzün veren işler olaylar da imtihandı…
Böylelikle o hüzün dağıldı gitti. Allah’a ve ahirete iman bizi kurtaran bir can simidi oldu. Niyetimiz sadece Allah ise, yani ihlas üzere yola çıkmışsak, yolda başımıza ne gelirse gelsin bütün her bir zerreye, kainata güç yetiren, bizim de, bu yolun da, kainatın da, bilip bilmediğimiz her şeyin de Sahibi ve Rabbi olan bizi ortada koymaz.
Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsak, Allah Resulü sallallahu aleyhi wesellem Efendimizin dediği gibi ölümü hatırlayınca ancak, işin içinden çıkabiliriz.
Aklıma ne gelirse gelsin, işin içinden çıkamadığım durumlarda bazen böyle bir an öldüğümü ve Allah’ın huzuruna çıkarıldığımı düşününce, o anda ne yapıyorsam, yukarıda anlattığım gibi, bir anda hepsi gözümdeki anlamını yitirip gerçek anlamlarına kavuşur.. imtihan için yaratılmış ve sadece geçici oldukları anlamlarına… işte o zaman gönlümü bir hakiki inşirah kaplar ki bu inşirah kalıcı olur, Allah için mücadele etme motivasyonumu arttırır. Ayetin dediği gibi gevşemeden üzülmeden yola devam etmem gerektiğini öğretir. Yolda ne kadar düşsem de, ne kadar arada vazgeçer gibi davransam da, ayağıma elli tane çelme takılsa da nefsim, şeytan ve avaneleri tarafından… yine de niyetim O, maksudum O, O’na yöneldim. O’nun için yaşayacağım. Hiç bir şey yapamasam da en azından yolu terketmişlerden olmayacağım Allah’ın izniyle… Ama Allah bizim için farklı bir şey dilemişse onu da bilemem.
Bir düşünün ya.. tüm perdeler kalkmış ve tüm hakikatleri görmüşüz. Ne kadar da anlamsızmış o yaptıklarımız, o kadar gereksiz şeyleri kafaya takmışız ki, bak hele nasıl da şeytan bizi kandırmış burada diyeceğimiz şeyleri bir düşünün… Allah bizi cihad etmek için, mücadele etmek için yaratmış biz ise neleri dert edip, takılmışız.. bir düşünün…
Aklım ve kalbim işte şimdi imanın tadını alıp ikna oldu.
O zaman hadi gelin Allah’a ve ahiret gününe iman meselesini lafta bırakmayalım. O’nun huzurunda o güne kavuşacağız bu kesin! İster kabul edelim ister etmeyelim… Orada pişman olmamak için burada ne için yaşıyorsak hadi ona koyulalım… birbirimize dua ederek… O’na yönelerek…
رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ
Akibet müttaki olanlarındır…