Kalplerin huzur bulduğu Allah’ın adıyla, bismillah diyerek başlayalım…
Günümüzde yaşanan bir soruna daha derman olan ve gönüllere sevinç, dertlere deva veren kelimeleriyle bizlere hidayet yolunu gösteren Allah’a hamdolsun.
Nisa suresindeki 12 ayeti birarada ele alarak hadisler ve peygamberin dindeki konumu konularında yaygara çıkaran kesimlerin, Kuran’ı savunuyoruz adı altında masum tavırlar sergilemesini bu ayetlerin işaretiyle anlamaya çalışacağız. Gerçekten doğru mu söylüyorlar yoksa başka hedefleri mi var? Bu konuda o kadar ayet var ki tek yazıda anlatmaya yetmeyecek kadar çoktur. Bu sure dışındaki bir çok ayette de cevapları olmakla birlikte biz şimdilik bu ayetlerle yetineceğiz.
Çağımızın hastalığı diyebileceğimiz ve sadece Kuran’daki bilgiler bizim için sağlam bilgidir ve onun dışındaki bilgi kaynaklarını (güvenilir olmadıkları için) kabul etmeyiz diyen ve hatta peygamberin sadece ayetleri bize bildiren birisi olduğunu ve hüküm verme gibi bir yetkisi olmadığını savunacak kadar ileriye giden, haliyle onun yaşantısının örnek alınmasının mecburi olmadığını ileri süren durumla/görüşlerle karşı karşıyayız.
İlk başta masumane görünen bu fikrin nasıl büyük yaralar açacağını görmemek en hafifinden basiretsizliktir. Bu fikrin savunucularının iddia ettiği gibi Kuran’ı rehber edindiklerini söylemek ise akıllıca bir yaklaşım olarak görünmemektedir. Gelin Nisa suresinde Rabbimiz Peygambere uyma konusunda neler söylüyor bakalım ve nasıl da günümüzdeki tartışmalara değiniyor hayretle görelim;
Alemlerin Rabbi olan Allah, peygambere itaati Kendisine olan itaatten sonra aynı ifadeyle (etiullahe ve etiurresul, Allah’ itaat edin, Resul’e itaat edin) söylemekte ve arkasından sizden olan idarecilere de diyerek aynı ifadeyi kullanmamaktadır. Yani Allah’a ve Resulüne her koşulda tam itaat fakat idarecilere ise Allah’a ve Resulü’ne uydukları sürece itaat var manası oluşmaktadır. Devamındaki ifadeler ise konuyu daha açıklayıcıdır; bir şeyde/konuda anlaşmazlığa düşerseniz yani bir sorununuz veya çözmeniz gereken meseleniz varsa ve gerçekten Allah’a iman ettiğinizi, ahiret gününün var olduğunu ve hesaba çekileceğinize iman ettiğinizi iddia ediyorsanız o konunun çözümünü Allah’a ve Resulü’ne götürün diye ayet devam etmektedir. Burada özellikle Allah’a ve ahiret gününe iman vurgusu, mümin olduğunu iddia edenlerin böyle yapmalarının mecburi olduğunu belirtmektedir (bkz. Ahzab suresi 36 .ayet). Yani iman ettiğini söylüyorsan Allah’ın ve Resulü’nün kurallarının olduğu yerde senin sorunlarını başka yollarla çözme hakkın yok demektir.
Çözümü için Allah’a götürülmesi demek Allah’ın kelamına (61. ayette belirtildiği üzere, Allah’ın indirdiğine), Kuran’a arz etme, Resulüne götürme ise, onun bize bildirdiği ve gösterdiği sünnete/hadislere arz etmedir. Böyle yapmanın hem daha iyi/ahsen sonuç vereceğini hem de daha hayırlı olduğunu bildirmektedir. Bir sonraki ayette de (60. ayette) belirtildiği gibi eğer Allah’ın ve Resulü’nün gösterdiği şekilde çözüm üretilmezse bu durumun tağutun (yani şeytan ve onun yolunda gidenlerin) hükmünü kabul etmek manasına geleceği bildirilmektedir. Şeytanın ise apaçık düşman olduğu belirtiliyor.
Devamında ise (61. ayette); Allah’a ve Resulü’ne davet edildiğinde bunu reddedecek, bu kuralları tanımayıp Allah’ın ve Resulü’nün kuralından uzaklaşacak kişilerin ancak münafıklar olduğunu söylüyor. Ve Rabbimiz, Allah’ın ve Resulü’nün kuralına göre çözülmeyen ve kendi bildikleri gibi yapılan işlerin sonucunun felaketle sonuçlanacağını ve bu felakete uğradıklarında ise münafıkların biz kötü birşey yapmıyorduk sadece iyi niyetle çözüm bulmak istiyorduk dermişcesine her zaman ki gibi kendilerini ıslah edici, iyilik yapıcı olarak tanıttıklarını ve buna inandırmak için de yemin ettiklerini söylüyor.
64. ayette, gönderilen her peygamberin ancak itaat edilmesi için gönderildiği belirtilerek, risalet makamının sadece Allah’tan gelen bilgiyi aktaran cansız bir mekanizma olmadığı, canlı, yaşayan ve kendisine uyulması (ittiba edilmesi) gereken bir konumda olduğu ve af dileyenler için bir rahmet kapısı olduğu belirtilmektedir (Ayrıca Resulullah sallallahu aleyhi we sellem Efendimiz için bu rahmet özel olarak tüm alemleri kapsamaktadır).
Peygamberlere itaat meselesi sadece Hz. Muhammed sallallahu aleyhi we sellem Efendimiz tarafından değil bizzat her peygamber tarafından da “Allah’a karşı gelmekten sakının/takvalı olun ve bana itaat edin” ayetleriyle söylenmiştir (Şuara, 108 ve 110 Nuh aleyhisselamın kavmine söylediği, 126 ve 131 Hud aleyhisselamın, 144 ve 150 Salih aleyhisselamın, 163 Lut aleyhisselamın, 179 Şuayb aleyhisselamın, Ali İmran 50 İsa aleyhisselamın, Taha 90. ayet Harun aleyhisselamın söyledikleridir).
Ve itaat etme meselesinin sadece söyleneni veya ayeti dinleme ve kabul etme olarak değil, aradaki çıkan anlaşmazlıklara O’nu hakem tayin etme, ve bu hakemliğin sonucunda çıkan sonuca razı gelme biçiminde fiili olarak hayata geçirilmesi istenmiştir. Bunu da imanın şartı olarak belirtiyor ayet… Hatta sonucu kabul ederken bile gönül rahatlığıyla kabul edilmesini söylüyor. Yani karar senin aleyhine verildi, sen “işte napalım razı olduk mecbur başka çaremiz yok” diyerek öyle sitem eder gibi kabul etmeyeceksin diyor, Allah’ın ve Resulü’nün yanlış karar vermeyeceğini ve verdiği kararın mutlaka senin hayrına olduğunu düşünecek ve bu kararı içine sindirerek, severek kabul edeceksin diyor. Tam bir teslimiyetle (we yusellimu teslima) diyor ayette…
Zaten iman da bu değil mi? Biz Allah’a ve Resulü’ne öyle iman etmiyor muyuz, Allah’ın ve Resulü’nün yanlış yapmayacağına, her yapılan işte bir hayır olduğuna ve daima doğru ve hakikati söylediğine inanmıyor muyuz! Müslüman kelime anlamıyla teslim olan demek değil mi?
En mantıklı ve akıllıca olan teslimiyet nasıldır..? Bir işi ancak en iyi bilen olduğunda daha iyi ve kolay hallolsun diye ona bırakırsın, ya da işi en güçlü olana bırakırsın ya da işi en güvendiğine bırakırsın, yani en azından akıl bunu gerektirir, işi çok daha iyi yapabilen ve gücü yeten varsa ona bırakmak hem zahmetsiz hem sonuç olarak daha kalitelidir…. Peki Allah Alim (herşeyi en iyi Bilen), Kadir (herşeye gücü Yeten) ve Mümin (en güvenilir) değil midir..?
İşte en akıllıca ve mantıklı teslimiyet Allah’a yapılandır, yani müslüman olan –Allah’a ve Resulü’ne teslim olan– en akıllıca adımı atmıştır. Ve ayetin “tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar” diye imanın gereği olarak belirttiği durum bu olsa gerek…
Devamındaki ayette ise, onlardan istenen işin (peygamberi hakem tayin etme ve emre itaat işinin), kendilerini öldürmek gibi / yerlerini yurtlarını terk etmek gibi çok ağır ve yapılması imkansız denecek kadar az kişinin uygulayabileceği bir iş olmadığı o nedenle bunu uygulamaları gerektiği ve eğer uygulanırsa hem hayır hem de imanlarını arttırıcı bir sonuçla karşılaşılacağı belirtilmektedir.
Daha ilginci, 68 ve 69. ayetler Fatiha suresinde Rabbimizden istediğimiz duaya cevap niteliğindedir. Biz Fatiha suresinde “ihdinessiratel müstekim – bizi doğru yola ilet” diye dua edip bu doğru yolu tanımlayan “siratellezine enamte aleyhim – kendilerine nimet verdiklerinin yoluna” ifadesini kullanırız. Konumuz olan Nisa suresindeki 68. ayette ise “biz onları siratel müstekime iletirdik” diyor ve sonraki (69.) ayette ise Fatiha suresindeki sırayla aynı şekilde siratel müstekimden sonra enamte aleyhim dediği Allah’ın kendilerine nimet verdiği kişiler olan “peygamberler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerle beraber” olunacağı belirtiliyor.
Biz Rabbimizden bizi doğru yola, kendisine nimet verdiklerinin yoluna iletmesini isterken, Yüce Allah bu duaya cevaben, “siz işlerinizi/sorunlarınızı Allah’a ve Resulü’ne arz edip sonucu gönül rahatlığıyla kabullendikten sonra, itaate devam ederseniz, sizin işlerinizi/sorunlarınızı hayırla çözüp sizi dosdoğru yola iletirim” diyor ve lütfuyla, kendilerine nimet verdiği, aziz kıldığı ve en sevdiği zümre olan peygamberler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerle biraraya getireceğini söylüyor.
Namazlarımızda günde yaklaşık 40 defa alemlerin Rabbi olan Allah’tan bizi doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna iletmesini isterken, incelediğimiz ayetlerden anladığımız kadarıyla bunun gerçekleşmesi için imanlarımızın sağlam olması, münafıklık olan işlerden uzak durulması yani hüküm verirken tağutun (şeytanın ve şeytanın yandaşlarının) değil Allah’ın ve Resulü’nün kurallarını uygulamamız ve bu kuralları uygularken bize ters gelen konularda bile tam teslimiyet göstermemiz gerektiği sonucuna varıyoruz.
Bu kadar açık ve net bir şekilde indirdiği kitabın ve Resulü’nün kurallarına itaati emreden alemlerin Rabbi olan Allah, bu kuralların bozulmasına veya kaybolmasına izin verir mi? Resulü’nün (aleyhisselatu vesselamın) ölümlü olduğunu (haşa) bilmediğini ve Onun da bir gün öleceğini (haşa) hesap etmediğini söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz zaten ayetle sabittir. Bu ayet bile bir yönüyle Resulün (aleyhisselatu vesselamın) irtihal etmesinin bu iş için hesap dahilinde olduğunu söylüyor denebilir. O halde Resulullah aleyhisselatu vesselamın verdiği hükümlerin veya uygulamalarının kaybolması yukarıda konuşulan ayetlerin hükümlerini geçersiz, anlamsız kılmaz mı? Haşa, yüzbin kere haşa, SubhanAllah, Allah hata yapmaktan veya hesapsız iş yapmaktan münezzehtir.
Allah mutlaka ayetlerini ve Resulü’nün sünnetini koruyacaktır. Ancak bu hayatın, imtihan dünyası olması nedeniyle doğruyla eğri, siyah ve beyaz gibi net bir şekilde açık olarak ayrılmış değildir, çoğu zaman gridir. Hatta her durumda ve koşulda küfre giden bir yol vardır. Bu durum dediğimiz gibi imtihan dünyası olmasından dolayıdır, yoksa üzerinde ciddi olarak düşünüldüğünde Hakk apaçık olarak ortadadır. Bu nedenle ortalıkta yığınla farklı fikir ve farklı düşünceler vardır, hepsi de doğruyu söylediğini iddia etmektedir. Rabbimiz ise yeryüzünde her daim hakkı söyleyen bir topluluk bulunduğunu belirterek, imtihan dünyasında ne kadar bozukluk ve arıza olursa olsun mutlaka doğruyu ve hakikati söyleyen bir milletin olacağını söylemektedir. Bu da şunu göstermektedir ki Allah’ın kitabı apaçık ortadadır, onda şüphe yoktur geriye Resulü’nün kuralları kalır o kuralları da bir topluluk mutlaka doğru olarak size aktaracaktır. Çünkü her daim hakikati söyleyen bulunacak diye garanti veren Aziz (üstün ve galip gelen) ve Hakim (hüküm koyan ve karar veren) olan Allah’tır.
Burada aklınıza şu soru gelebilir Allah’ın indirdiği kurallarda şüphe yok da Resulü’ne ait kuralların hangisi Ondan gelme hangisi değil bunu nasıl anlayacağız derseniz, bu sorunun cevabını da yine Rabbimizin o gönülleri açan ve kalplere şifa veren ayetlerinden öğreniyoruz: Kim takvalı olursa ona furkanı yani iyiyi ve kötüyü ayırt edici anlayış veririz (Enfal, 29. ayet).
Sonuç olarak bizler gerçekten Allah rızası için yola çıkmışsak ve takvalı olmak için çaba sarfediyorsak, niyetimiz sadece ve sadece Allah rızası ise, Allah bizlere ne iyidir ne kötüdür onu gösterecek bir idrak verecektir. O zaman da hangi kural Allah’ın ve Resulü’nün dediğidir hangisi değildir anlamış olacağız. Biz sadece ve sadece Allah’a güveniyoruz. Mümin olan Allah müminlerini sahipsiz bırakmaz, emin olun..! O kendisine yönelen kullarını koruyup gözetecek sahipsiz bırakmayacaktır. Zaten görmek isteyene aramak bulmak isteyene hakikat apaçık ortadadır.
Hadisler konusunda yaygara çıkarıp zihinleri bulandıranlar, arızalı bir kaç durumu gösterip tamamında arıza olduğunu iddia edenler, imtihan dünyasındaki yanlışlıkları göz önüne getirerek ancak kalbinde hastalık olanları yoldan çıkarabilirler. Biz ise Allah’ın izniyle, kalplere şifa olan Kuran’ın rehberliğinde, bu yolda hakkı söyleyip hakkı ayakta tutmaya devam edeceğiz… Var mısınız hakkı ayakta tutmaya..? O zaman haydi niyetlerimizi temizlemeye… Hadi takvaya ve Allah’a ve Resulü’ne itaate…
…ves selamu ala menittebealhuda!