Bu virüs meselesi iyiden iyiye hayatımızı sardı. Son 1 ayda tüm dünyayı etkisi altına alarak etkisini genişlettikçe genişletti. Sayılar yüzdeye vurulduğunda düşük oranlarda görünmesine rağmen tüm dünya ülkelerinde neredeyse hayatı felç durumuna getirdi. İnsanlar evlerinde hapis hayatı gibi bir düzene geçtiler. Okullar tatil edildi ve sürecin uzun süreceği anlaşılınca mümkün olduğunca online eğitime geçiş yaptılar. Yapamadıkları uygulama derslerini ise ya ertelediler ya da iptal ettiler. İş yerleri kapandı, bir çoğu uzaktan çalışma yöntemlerine başvurdu. Devlet memurlarına çalışma saatleri kısıtlaması getirildi, hatta mümkün olduğunca az personelle işleri yürütmeye çalışıyorlar. Ülkeler arası hatta şehirler arası yolculuklar iptal. Yaşlılara sokağa çıkma yasağı var.
Bu ve buna benzer daha bir çok kısıtlama ve yasaklama… hayatımızın normal akışının bir anda kesilmesi ve imkanların yerini önlemlere ve olanaksızlıklara bırakması… Hayatımızın bizim irademiz dışında ve istemediğimiz şekilde bir anda kısıtlanması, yaşam hakkımızın engellenmesi ve dilediğimizi dilediğimiz zaman yapamayışımız bizlere bir şeyleri hatırlatmalı!
Ölümü.. ve sonrasını…!
İnsan somut örnek görmeyince bazı şeyler zihninde tam olarak yer edinmiyor. Zihne tam olarak oturmayan şeyler ise hayatımızda herhangi bir etki oluşturmuyor doğal olarak…
Aziz kitabında bizlere ısrarla ölümü ve ölümden sonraki hayatı anlatan Yüce Allah, sanki bunun somut bir göstergesi olarak bu musibeti göndermiş. Ne zaman geleceğimizi ve nerede, hangi aileden hangi dilde, hangi cinsiyette ve hangi şekilde geleceğimizi seçemediğimiz bir dünya yolculuğunun sonunun da yine bizim seçemediğimiz bir zaman ve bilmediğimiz bir şekilde son bulacağı aşikar. Bunu normal yaşantısı içindeki hızlı hayat akışı sırasında okuyunca, zihnimiz çok da bu durumu algılayamıyor. Bu kadar büyük bir sistem nasıl olur durur, nasıl olur biter, hayır olamaz diye kendi kendine düşünür. Tabi maddeperest, para/mal/şöhret/şehvet müptelası dünya ehli de bu düşünce yapısını bilinçaltımıza durmadan pompalayarak düşünce dünyamızı inşa eder durur. Bizler bu şekilde kirletilmiş ve bulanıklaştırılmış bir zihin yapısıyla, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışıp dururuz. Hatta namaz için bile vakit ayıramaz hale geliriz maalesef, çünkü bizim maişetimizi kazanmamız lazım.. bizim zengin olmamız lazım.. rahat yaşamamız lazım.. o rahatlık içinde ancak, rahat bir şekilde namaz kılabiliriz (!).
Sonra Mülkün Yegane Sahibi, El-Hayy ve El-Kayyum olan rahmeti ve merhameti gereği, akıl sahipleri için ayetler gönderir. Yazılı gönderdiği ayetleri ve kainat ayetlerini okuyamayan/okumayan o çok hızlı hayat sahibi, maişetini kazanması gerektiği için durmadan çalışan hatta namaza bile vakit ayıramayan akıl sahipleri için ayet gönderme yöntemi olarak musibetleri seçer. Bazıları için nimeti seçer uyarı olarak fakat bu defa bizlere isabet eden sıkıntı vereninden oldu. Çünkü bizlere verdiği bu cennet gibi hayatın bu büyük nimetlerin kıymetini bilmedik, bunu bir ayet, bir uyarı olarak, O’ndan gelen bir nimet olarak ve imtihan gereği olduğunu düşünmedik, umursamadık. Çünkü zihinlerimize inşa edilen düşünce (arızalı düşünce), “bunu sen kazandın ve sen hakettin” idi. Oysaki, O dilediğine arttıran dilediğinden de kısandı, mülkü dilediğine verir dilediğinden de kısardı. Bu mülk bana bilgimden dolayı verildi diyen adamı bütün hazineleriyle beraber yerin dibine batırandı; şımarma bunu sana takdir eden O’dur bunu hakkını ver diyerek.
Rahmeti gereği, bu kadar nimetler gönderdiği kullarını yaratılış hakikatlerinin farkına varmaları için büyük azaptan önce küçük musibetlere maruz bırakır. Ki dönsünler, anlasınlar… Bu nimetlerin kıymetini ve sahibini bilmediğimiz için, dediğim gibi bu sefer ayet olarak musibet gönderildi bizlere.
Kur’an-ı Kerim’den anladığımız kadarıyla bize ölüm takdir edildiğinde, elimizden tüm yetkiler alınacak… Dilediğini yapma, dilediği yere gitme, istediğini konuşma, kuralları yapma veya yapmama gibi hatta yerinden kıpırdama, konuşmaya çalışma gibi tüm yetilerimizin alınacağını ve herşeyin artık izinle yapılacağını görüyoruz. Yani şuanda bu yazıyı yazabilme ve dilediği kelimeyi oluşturma yetkisi bana verilmiş durumda, ben talep ediyorum ve bu talep onaylanıp yaratılıyor. Ancak ölümden sonra yani bu imtihan dünyası tamamlandıktan sonra bu talep edebilme yetkisi de alınıyor. Bana konuş dediğinde konuşacam, sus dediğinde susacağım (bir diyeceğim var diye talepte bulunamayacağım bile).
Yani normal zamanda yapabildiğim şeyleri artık yapmayacak hale geleceğim, ister kabul edeyim ister etmeyeyim. Sen de öyle.. sakın kendini hariç tutma bu işten… (olayın en önemli kısmı bu, herkesin kendi üstüne alınması).
İşte böyle kabul etsem de etmesem de başıma gelecek olayların bir provası gibidir bu virüs musibeti.
O hızlı ve durdurulamaz sandığımız hayatın aniden durdurulabileceğini bize somut olarak gösterdi. O hayır asla imkansız dediğimiz şeylerin olabileceğini gösterdi. Beni kimse evde tutamaz diyenlerin, ben bunu yapmazsam ölürüm diyenlerin, şu şu zevkimden vazgeçemem diyenlerin, zamanım yok diyenlerin, bu işlerden vakit bulamıyorum diyenlerin, şimdi bunu nasıl bırakıp namaz kılayım diyenlerin bunu yapmazsam aç kalırım diyenlerin… ve daha ekleyin bu listeye… şunu bunu diyenlerin tüm bahanelerini çöp etti, iptal etti. Hepsinin gerçek sebep değil de birer bahane olduğunu açığa çıkardı.
Bir can uğruna, bir ölüm korkusu uğruna, geçici olan bu basit dünya hayatı uğruna, ölüm oranı sadece %5 olan bir hastalığı kapma ihtimaline karşı, o vazgeçilemez dediğimiz herşeyi bir anda bırakabildik. O hayır vaktim yok dediğimiz veya yoğunluktan bulamadığımız zamanları bir anda bol bol avucumuzun içinde bulduk. Fakat öncesinde sonsuz nimetler barındıran ahiret hayatı için hiçbirinden vazgeçmiyorduk, ölüm oranı %100 olan ahiret hayatı için hiç zaman bulamıyorduk. Çünkü bizim maişetimizi kazanmamız gerekiyordu (!).
Belki de inanmıyorduk…
Ya o ahiretin var olduğuna ya da hangi gücün bize üstün gelip bu dünyada kurduğumuz sistemi bozabileceğine… inanmıyorduk!
İşte bir küçücük virüsle, hani o kendisine çok güvendiğin keskin gözünle göremediğin.. hatta insan olarak binlerce yıldır var olduğun bu dünyada daha yeni yeni bilmem 1900 kaç yılında bulduğun mikroskopla bile zar zor görebildiğin, o küçücük orduyla.. görünmeyen orduların Sahibi tarafından sistemin işlemez hale geldi. İşi gücü bıraktın bu göremediğin orduyla mücadele etmeye çalışıyorsun.
İşte burda sana bana ve akıl sahiplerine verilen mesajlardan biri de, bu kimse durduramaz dediğiniz dünyayı bir güç sahibi isterse durdurabiliyor ve hiçbiriniz buna engel olamıyorsunuz. O çok güvendiğiniz bilginiz ve teknolojinizle bile (ki onları da O size verdi) önüne geçemiyorsunuz. O sonsuz güç sahibi öyle bir güce sahip ki, hem seni hem de o virüsü tanıyor ve kontrol ediyor. Ve sana da ona da güç yetiriyor, bütün bu kainatı kontrol edecek kudrete sahip!
Bütün bu anlattığım kudret, azamet ve güç sahibi alemlerin Rabbi olan Allah, bizlere anlayalım öğüt alalım, bu dünyada da ve geleceği kesin olan ölümden sonrasında da huzurlu ve güzel yaşayalım diye gönderdiği ayetlerinde (Ku’ran-ı Kerim’de) bizlere kendini tanıttırıyor. En güzel isimleri ile bizlere anlatarak, bu gördüğümüz ve anlamaya çalıştığımız tüm olaylara ve durumlara açıklık getiriyor. Vahid ve Kahhar olduğunu belirterek, gücünün önünde durulamayacağını ve tek olduğunu bizlere anlatıyor. Aziz ve Hakim olduğunu belirterek bizlere her daim galip ve üstün olduğunu ve kontrolün hüküm vermenin kendisinde olduğunu söylüyor.
İşte kitapla kendini bize tanıtan Allah, bizleri ahiretle yani bu dünya bittikten sonra yeni bir hayatın olacağı ile ilgili uyarıyor. Ahiret hayatının iki yolu olduğunu ya nimetlerle ve güzelliklerle dolu ya da azapla ve ateşle geçeceği konusunda ısrarla uyarıyor. Bu uyarılara kulak asmayan veya vakit bulamadığını (!) söyleyen bizleri ise bu şekilde somut örneklerle ikaz ediyor.
“Nasıl burda durdurabiliyorsa, benzer şekilde siz isteseniz de istemeseniz de, size bir ölüm zamanı takdir etmiş ve bu an mutlaka (%100) gelecek. Geldiğinde de o hayatınız duracak ve elinizden tüm yetkiler alınacak, O’nun huzuruna toplanacaksınız. Ve o gün tüm yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz” diye bas bas bağırıyor bu musibet…
İşte bu hesap için hazır mısın? Yoksa hala inanmıyor musun ey nefsim ve ey kardeşim?
Zaten bu sözler Allah’a ve ahiret gününe iman edenler içindir..! İnanmıyorsan, bizi uyardı (bak bu bize oldu kaçıncı uyarı, 1. peygamber, 2. kitap, 3. nimet, 4. musibet ve 5. bu yazı.. gerisini sen düşün)!
Vesselamualamenittebealhuda!