Modern dünyanın insana empoze ettiği zevk ve eğlence odaklı yaşama duygusu bizleri maalesef kendinden başkasını düşünmeyen vicdansız kitleler haline getirmiş durumda. Üstüne bir de bolluk ve refah seviyesinin yükselmesi eklenince tamamen şımarıklaşmış ve azgın kitleler haline dönüşüyoruz ne yazık ki. Hiç kimseyi düşünmeden ve yaratılış gayemizi unutarak hayatlar sürmeye başlıyoruz.
Elimizdeki nimetlerle yetinmeyip durmadan açgözlülük yaparak dahası niye yok diye devamlı şükürsüzlük ve tatminsizlik sergiliyoruz.
Hiç bizden başkalarının da var olduğunu düşündük mü? Durumu kötü olan, geçim sıkıntısı çeken veya evi yurdu olmayan insanları… Sokakta yaşayan insanları görünce hiç onların durumunu kendimizle kıyasladık mı (yoksa onlar da çalışsalardı deyip kendimizi öven ve haklı çıkaran, onların ise bu durumu hakettiklerini söyleyen sözler mi ettik kendi kendimize)..!
Veya savaş olan/yıkım olan yerleri televizyonda gördüğümüzde (kapat kapat görmek istemiyorum diye söylenerek) hemen kanal mı değiştirdik, o en az 3-4 çeşit yemeğin olduğu sofralarda otururken keyfimiz bozulmasın diye..?
Maddi olarak bizden düşük, fakat manevi olarak kat kat yüksek olan müslümanlarla kendimizi kıyasladık mı hiç… Ya da öyle birilerinin olabileceğini düşündük mü..? Sadece ve sadece Allah’a iman ettikleri için eziyet gören ve açlıkla, ölümle yüz yüze bırakılan insanların var olduğunu biliyor muyuz hiç?
Yoksa umurumuzda bile değiller mi? Sanki öyle… Evet umurumuzda değillermiş gibi hareket ediyoruz, görmezlikten geliyoruz. Daha kötüsü, bunu hakettilerini düşünüyoruz.
Bizler çılgınlar (delirmiş insanlar) gibi kendi keyfimize bakarken ve Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate almadan yaşarken birileri sırf Rabbim Allah’tır dediği için zulüm görüyor.
Arakan’da, Çin’de, Gazze’de, Suriye’de ve Irak’ta yaşananlara karşı artık vurdumduymaz bir hale geldik… Ölen müslümanmış, değilmiş, evi yıkılmış, çoluk çocuğu yok olmuş, anasız babasız kalmış… kimin umurunda… Arakan’da veya Çin’de yaşananları kaçımız biliyor veya önemsiyor?
Arakan’daki müslümanlar evlerinden, ülkelerinden sınırdışı edilip çıkarılıyorlar, evleri ateşe veriliyor. Yiyecek, giyecek sıkıntısı çekiyorlar. Komşu ülkelerinden hiç biri de onları kabul etmeyince ara bölgede kurulan alanlarda kalmak zorunda bırakılıyorlar. Okul yok, eğitim yok, barınma yok, yiyecek yok, çalışmak isteseler çalışacak yer yok, ticaret desen vatandaşlık hakları alındığı için ticaret yapmak da yok, sağlık hizmeti yok… Açıkçası siz ölün diyorlar… Yaşamak için gerekli olan hiç bir şey yok size diyorlar adeta…
Evlerinden, yurtlarından sırf Allah’a iman ettikleri için sürülüyorlar. Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için öldürülüyorlar, kadınları çocukları burada yazmaya bile içimin elvermediği hakaretlere maruz kalıyorlar. Ben burada yazamıyorken onlar o durumları yaşıyorlar… Hala yaşıyorlar… Durdurulmazsa yarın da yaşayacaklar… (Allah’ım nolur koru, biz zalim kullarına onları bırakma! Elimden bişey gelmiyor, belki geliyor nefsim bırakmıyor bilmiyorum, Ya Rabbi buraya yazıyorum ki belki elinden bir şeyler gelen, bu zulme dur diyebilen birilerine ulaşır). Bu durumun aynısını Çin’deki müslümanlar da yaşıyor hatta ordaki durum daha ahlaksızca ve namussuzca… Kadınların evlerine devlet eliyle zorla giriliyor namusları kirletiliyor… Evet insanın yazmaya bile içi elvermiyor, fakat bu zulümler yaşanıyor…
Ne için? Sadece ve sadece Allah’a iman ettikleri için… Rabbimiz Allah’tır dedikleri için… Evet sadece iman ettikleri için bu eziyetlere maruz kalıyorlar. Yoksa saldırı, terör gibi kötülükler yaptıkları için değil…
Rabbimiz onlardan sadece Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam alıyorlar diyor Buruc suresindeki ayette. (Kuran ayetleri tarihsel olayları bilgi vermek için anlatmaz. Bizleri böyle olaylar için uyarır)
Sadece ordaki müslümanlar değil bu ümmetin her tarafında insanlar sırf müslüman oldukları için acı çekiyorlar, savaşlar ve acılar hep müslüman ülkelerde. Suriyeyi mi desek, Irak’ı mı saysak Afganistan’ı mı? Her taraf öyle…
Peki biz ne haldeyiz?
Cennet hayatı yaşıyoruz desek yeridir. Yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda, her türlü yiyeceğe rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Hatta yemekte tek çeşit yedik diye sinirleniyoruz, en az 3-4 çeşit olmalı diye… Rahatımız keyfimiz yerinde, evlerimize gidip dilediğimizi yapabiliyor ve çalışmak ve yaşamak için gerekli bir çok imkanımız var. Her istediğimizi yapabilecek olanaklara sahibiz. O alışveriş merkezi senin bu park benim demeden gezebiliyor, istediğimizi alabiliyoruz. (istediğini alamadığını söyleyen kişiler için yazayım:) Ceplerimizde en az bin liralık telefonlar var, içinde zaman öldürdüğümüz ve boş işlerle uğraştığımız o telefonlar…
Biz de müslümanız değil mi?
Müslüman olduğumuz için mi Allah’ın takdirine karşı gelir gibi onda şu şu var bende niye yok diyerek kıskançlık krizleri geçiriyoruz, hırs yapıp helal haram demeden o nimete ulaşmaya çalışıyoruz.
Müslüman olduğumuz için mi her daim Allah’a şükretmeyip şikayet ediyoruz!
Müslüman olduğumuz için mi namazların bazılarını kılıyor bazılarını aksatıyoruz (hiç kılmayanlar?), hele özellikle müslümanlığımız bize sabah uykusunun daha önemli olduğunu söylüyor öyle mi?
Peki bu kadar müslüman dünyada zulüm altında iken bizim bu kadar nimet içinde olmamızı hesap günü önümüze koymayacaklar mı? Bizim hesabımızla onların hesabı aynı mı olacak? Elbette ki önümüze her bir zerre koyulacak ve herşeyin hesabını vereceğiz.
Elimizdeki nimetleri kullanmayalım demiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın! Allah-u Teala yüce Kitabında, bizleri bu dünyada genişlikle de darlıkla da imtihan edeceğini belirtiyor. Genişlikle sınanan bizim gibi müslümanların, Allah’ın emirlerini unutup dünyanın geçici güzelliğine aldanmamalarını, nimetlere şükretmelerini ve üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Şu ayete bir bakın nasıl uyarıyor:
Kendi kendimize bir ceviz kabuğunu doldurmayacak şekilde ürettiğimiz sanal dertlerimizi bırakıp gerçek sorunlarla uğraşmamız gerekiyor. Hesap var unutmayın!
Eğer elimizdeki nimetleri Allah yolunda harcamazsak ve şikayet etmeye devam edersek, hesap günü bizim kendi kendimize uydurduğumuz sanal dertlerimizle, sırf Allah’a iman ettikleri için zulüm görenlerin dertleri yanyana gelince utancımızdan yerin dibine girmek isteyeceğiz. Bizim bütün derdimiz daha iyi iş, eş, çocuk, ev, eşya, araç, elbise artık neyse, o iken; o müslümanların esas dertlerinin Allah’a kulluk edebilmek olduğunu görünce ve onlara sunulan muazzam nimetleri görünce ah keşke diye diye kendimizi yiyip bitireceğiz ve bu ah çekmenin o sıra bize hiç bir faydası olmayacak.
Üstüne üstlük o keyfini tam olarak alamadığımız ve durmadan daha iyisini ararken elimizdekinin de kıymetini bilemediğimiz dünya nimetlerinin her birinden tek tek hesaba çekileceğiz.
Ne kadar da zor bir durum tahmin ediyorsunuz değil mi?
İşte böylesi bir duruma düşmemek için, kendimize çeki düzen verip Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasakladıklarından uzaklaşmaya çalışmalıyız. Allah bizlere zorda kalana yardım etmeyi emrediyorken o zorda olan kardeşlerimiz için elimizden ne geliyorsa onu yapmalıyız. “Sizden bir kimse kötü bir iş görürse onu eliyle değiştirmeye çalışsın; eğer buna da gücü yetmezse diliyle değiştirmeye çalışsın; buna da gücü yetmezse kalbiyle nefret etsin. Bu ise, imanın en aşağı derecesidir (asgarî gereğidir).” hadisi gereği, bu zulümleri ellerimizle, dilimizle ve kalbimizle engellemeliyiz.
Hangi aşamaya gücümüzün yettiğini biz kendimiz biliyoruz ve ona göre hesaba çekileceğiz. Hiç bir şeye gücümüz yetmiyorsa bari umursamazlıktan veya görmezlikten gelmeyelim! Hadiste belirtilen en aşağı iman derecesinde bile mi değiliz Allah aşkına..! Elimizden hiçbir şey gelmiyorsa bir dua bile de mi gelmiyor? Kendi var olan bir şeyimizi yenilemek, daha iyisini almak için dua ederken müslüman kardeşlerimiz için niye kılımızı kıpırdatmıyoruz!
Zulme engel olamıyorsanız bari onu duyurun diye bize kapı açan Hz. Ali’nin (Allah ondan yüzbin kere razı olsun) nasihatini alarak sizleri ve kendimi uyarıyor ve hatırlatıyorum.
Hali vakti yerinde olan müslümanlar Allah’ın emirlerini gereğince yerine getirmedikleri için, dünyada bir kısım zayıf müslümanlar acılar çekiyor ve zulüm görüyor.
Bunu engellemek için kendimize çeki düzen vermeli, boş dertler ve hevesleri bırakıp gerçek sorunlar olan ümmetin sorunlarına odaklanmalıyız. Müminler kardeştir bilincini kuşanıp zorda olan kardeşlerimiz için neler yapabiliriz onları düşünmeli ve uygulamalıyız.
Refaha dalmış ve hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya dalan müslümanlar olarak Allah’ın huzura gitmek var bir de elinden geleni yapan Allah’ın verdiği genişlik nimetlerini Allah için harcayan ve hem dünyada güzel yaşayan hem de ahirette güzellik bekleyen müslüman olarak gitmek var. Tercih bizim…
Rızkı veren Allah, miktarını tayin eden Allah, sahibi de Allah… O nedenle elimizdekilerin kıymetini bilerek, şımarmadan, doyumsuzluk edip şikayet etmeden ve şükrederek yaşamalıyız…
Unutmayın, Hesap var!
Derdiniz Allah olursa, işte o zaman bütün dertlerinizi O çözecektir. Fakat derdiniz başka şeylerse o zaman size kim yardım edecek?
Öyleyse sabah namazını kıldın mı? Kılamayınca dert edindin mi? (Senin namaza olan hassasiyetin, ümmete olan hassasiyeti getirecektir, konudan bağımsız sanma…)